Dijital dönüşüm, zamanla değişen toplumsal ihtiyaçlara en iyi şekilde yanıt verebilmek amacıyla, modern teknolojinin bilgi ve iletişim alanında sunduğu imkânlardan yararlanılması olarak tanımlanıyor. Özellikle de son zamanlarda yaşadığımız gelişmeler bize şunu gösteriyor ki çağın gerekliliklerine hızlıca ayak uydurmak, değişimin bir parçası olmak zorundayız. Teknolojinin ve çocuk gelişiminin bir arada düşünülmesi gerekliliğinin de kaçınılmaz olduğunu biliyoruz. Ancak, günümüz çocuklarının ve ailerinin büyüme şartları kıyaslandığında bu süreç çok da kolay işlemiyor. Nazife öğretmen de çocuklarıyla birlikte teknoloji ile karşı karşıya kaldığı durumlarda, bazen kendi çocukluğundan referans alıp önyargı ile hareket edebildiğini itiraf ediyor. Çünkü birçok ebeveyn gibi onun çocukluğu da sokaklarda koşarak, ağaçlarda daldan dala zıplayarak geçmiş. Nazife Öğretmen ' İnsan görebilen, dokunabilen, koklayabilen ve birçok karmaşık becerileri olan bir canlı olduğundan, bu canlıya sadece birkaç uyarıcı vererek tüm bu becerilerini kullandırmalıyız.' diyor ve insan vücudundaki bütün kasların hareket etmesi gerektiğini savunuyor.
“Hepimiz, şu veya bu şekilde kullanmaya mecbur bırakıldığımız bu cazibesi son derece yüksek dijital dünyanın etkisi altındayız. Hatta bazen çocuklarımızı yetiştirirken en büyük destekçimiz oluyor bu dijital dünya. Günümüzde çocuklar ağaçlara tırmanmayı öğrenmeden önce, o minicik parmakları ile tabletlerin ekranını aşağı yukarı, sağa sola hareket ettirmeyi, ekrana tıklayıp çizgi film izlemeyi öğreniyorlar. Bu süreç bazen kontrol edilemeyecek denli hızla ilerleyebiliyor. Anneler, babalar ya da bakıcılar yemeklerini yedirirken bile çocuklarını ekrana maruz bırakabiliyorlar. Elinden tableti alınan çocuklar öfke nöbetleri yaşıyorlar. Bebeklikten başlayan bu durum ileriki yaşlarda da ekran bağımlılığı şeklinde devam ediyor. Ne yazık ki çocukların dünyasında anneannelerin, babaannelerin, akrabaların yerini televizyon, bilgisayar ve tablet almış durumda. Fakat, eğitim için en ideal şartlardan birisi yakın çevrede aile bireylerinin bulunması ve çocukların bu bireylerle düzgün bir iletişim içerisinde olmasıdır.”
“OYDO ile birlikte, içinde bulunduğumuz günümüz koşullarını doğru bir şekilde yöneterek çocuklarımızın gelişimlerine nasıl daha da faydalı olabiliriz diye düşünmeye başladım. Örneğin tabletini açıp ekrana maruz kalması kaçınılmaz olan bir çocuğa, akrabalarıyla, sevdikleriyle ekrandan bir görüşme sağlanması daha iyi olmaz mı? Ben buna jenerasyonlar arası eğitim diyorum. Hatta bunun tam karşılığı “toplumun bellek kartlarının çocuklara aktarılması” olabilir. Hadi dijital dünyanın bizim kontrolümüz dışında çocuklarımızın hayatlarını kontrol etmesine izin vermeyelim. Evet, bu dünyanın bir parçası olalım. Ancak onları çaresiz bir biçimde izlemek yerine doğru kaynaklara yönlendirip bilgiye ulaşma yolunda onlara rehberlik edelim. Onların gelişimine en uygun içerikleri, OYDO aracılığıyla yine biz verelim.”
“Dijital dünya doğru yönetilirse çocuklar bir parmak hareketi ile dünyanın öbür ucundaki bilgi kaynağına bile erişebilir. Dünyada kaç tür kuş olduğu gibi pek çoğumuzun aklına dahi gelmeyen konuları bile araştırabilirler. İşte bizim OYDO ile ulaşmayı hedeflediğimiz dijital dönüşüm tam anlamıyla budur. Çocukların, onlar için özel hazırlanmış içeriklere sahip dijital kaynaklara ulaşması, öncelikli hedefimiz. OYDO ile dijital dünyanın doğru, etkili ve daha hızlı bir şekilde kullanılması imkânını sunuyoruz. Nasıl ki bir ilaçtan fayda görebilmemiz için o ilacı doğru miktarda, doğru zamanda ve belirli zaman aralıklarıyla almamız gerekiyor ise, bunlara uymadığımızda söz konusu ilaç fayda yerine zarar getirebiliyor ise, kontrolsüz dijital dünya da çocuklardan çok şey alıp götürebilir. OYDO’nun sunduğu özel geliştirilmiş dijital dünya ise çocuklara çok şey katar. OYDO dijital dünyada çocuklarımızın ihtiyaç duyacağı sesli kitapları, masalları, çizgi filmleri, şarkıları, oyunları sağlayacak. Benim isteğim, çocukların önce ağaçlara tırmanması, düşmesi, dizlerinin az da olsa kanaması. Öğrendikleri bilgileri, tecrübelerini, dijital dünyaya aktarmaları, hikâyeleştirmeleri ve hatta bunları animasyona çevirmeleri… Benim dijital dünyadan anladığım bu! Hadi şimdi dijital dünyanın içinde çocuklarımıza rehber olalım, hayal dünyamızı dijital dünyaya aktaralım. Ben Nazife Öğretmen olarak bunu yapmaya çalıştım. Çocukların önce arkadaşlarıyla etkileşim içerisine girmelerine, iletişim kurmalarına, gözlem yapmalarına, uyum sağlamalarına, oyunlarda bazen kazanmaya bazen de kaybetmeye alışmalarına ortam oluşturmaya, sonra da içlerindeki sanatçıları, filozofları ortaya çıkarabilmelerine aracı olmaya çalıştım. Ben bir hayal kurdum ve içine önce çocukları koydum. Gerisi OYDO’nun hayali: Yeni nesil bilim insanları... Ama hâlâ en az 3 yaşına kadar sıfır dijital dünya diyorum!”